ENKAZ ATIKLARININ YÖNETİMİ VE GÖRÜNMEYEN PROBLEM: HAVA
KİRLİLİĞİ
Doç. Dr. Edip AVŞAR
Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi
Afet Acil Durum Yönetimi Anabilim Dalı Başkanı
Yaşadığımız deprem felaketi büyük çaplı bir afettir. Öncelikle yaralılara acil şifalar,
kaybettiğimiz vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun.
Afetler tanım olarak meydana geldiği yerde yerel imkânlarla yönetimlerin baş edebilme
kapasitesini aşan olaylardır. Bu nedenlerle olay gerçekleşince yerel imkânlarla
çözülebilmesi mümkün olmamaktadır. Afetlerle ilgili risk değerlendirme çalışmaları
önem taşımaktadır. Bu çalışmalar olayların önceden ön görülerek alınacak önlemlerle
zararın önlenmesi ya da olabildiğince azaltılarak afete dönüşmesini önlemeyi amaçlar.
Ülkemizde de doğa kaynaklı ve teknolojik afetlerin oluşma potansiyeli her zaman mevcuttur.
O nedenle risk yönetimi çalışmalarına öncelik verilmesi gerektiği yaşadığımız afetle de bir kere
daha anlaşılmıştır.
Arama ve kurtarma çalışmalarının bitmesi ile birlikte bölgede yaraların sarılması ve normal
hayata dönülebilmesi için çalışmalar başlamıştır. Ancak bu süreçte de oldukça dikkatli
çalışılması gerekmektedir. Depremzede vatandaşlarımız için yaraların sarılması bağlamında en
önemli problemler geçici barınma, ısınma, sağlıklı içme suyu, gıda temini, sağlık ve
hijyenik ihtiyaçların karşılanmasıdır. Bunların sağlanması için bölgede çalışmalar devam
etmektedir.
Normal hayata dönülebilmesi için enkaz kaldırma çalışmaları başlamıştır. Bu durum
enkaz ve yıkıntı atıklarının yönetimi gibi önemli bir problemi ortaya çıkarmaktadır. Bölgedeki
yaklaşık 20 bin binanın yıkıldığı, yaklaşık 90 bin binanın da yıkılması gerektiğini görüyoruz.
Henüz tespit yapılamayan binaların da olduğu göz önüne alındığında bu sayının artması da söz
konusudur. Yapılan tahminler bu büyüklükteki enkazın yaklaşık 50-110 milyon ton atık ortaya
çıkaracağı yönündedir. Bu miktarı anlamamızı kolaylaştırmak açısından atık miktarının
Türkiye’nin 5. Büyük dağı olan Erciyes Dağı kadar bir büyüklüğü olduğu tüm uzmanlar
tarafından söylenmektedir. Bir başka kıyasla ülkemizin tümünde 85 milyon nüfusun evlerinden
çıkan yıllık atık miktarının 30-35 milyon ton olduğu göz önüne alındığında yıkım kaynaklı
enkazın ülkemizde yıllık oluşan atık miktarının birkaç katı olduğu görülmektedir. Bu
büyüklükte bir atığın direk bir yerde depolanması ve bununla bir anda baş edilmesi de imkan
dahilinde değildir.
Enkaz atıklarının yönetimi ile ilgili olarak geçerli mevzuat olan Hafriyat Toprağı, İnşaat Ve
Yıkıntı Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği incelendiğinde afetlerde ortaya çıkan atıkların
yönetiminin valiliklerce oluşturulan kriz merkezleri tarafından yapılması gerektiği bu
kapsamda afet bölgesindeki belediyelere de görev düştüğü görülmektedir. Bu atıkların geçici
alanlara alınması, içlerinden geri kazanılabilen malzemelerin (demir, çelik, plastik, alüminyum,
ev eşyaları, ahşap malzeme vb.) ayrıştırılarak geri kazanılması önemlidir. Kalan molozlar yol
dolgusu ya da beton üretimi gibi farklı uygulamalarda da kullanılabilir. Geçici depolama
alanları için kullanılmayan maden ocakları gibi tahrip olmuş alanlar kullanılabilir. Atıkların
mümkün mertebe geri dönüştürülerek kullanımıyla, bertaraf edilmesi gereken atık miktarı da
azalacak böylece enkaz yönetimi daha da kolaylaşacaktır.
Kullanılabilir malzemelerin ayrılmasından sonra kalan materyalin nihai depolanacağı alanlarda
ise zemin geçirimsizliğinin sağlanması için kil dolgu ve membran döşenmek suretiyle
geçirimsizliği sağlanması faydalı olacaktır. Nitekim evlerimizde kullandığımız aydınlatma
gereçleri (ampül, floresan v.b.) piller, tonerler, boyalar, ilaçlar, kimyasal temizlik maddeleri
gibi molozdan ayrımı pek mümkün olmayan tehlikeli atıklar bulunmakta olup bu liste daha da
genişletilebilir. Bunların içeriğindeki ağır metalller, endokrin bozucu kimyasallar ve farklı
kirleticilerin toprağa ve suya karışması, insan ve çevre sağlığı açısından önlenmesi gereken bir
durumdur. Atıkların nihai depolanacağı alanların yine maden ocakları gibi tahrip edilmiş
alanlardan seçilmesi, su havzalarından, tarım ve yerleşim alanlarından uzak noktalarda
konumlandırılması de ayrıca önem taşımaktadır.
Bölgede enkaz kaldırılırken hava kalitesinin korunması diğer bir önemli noktadır. Genel
olarak enkaz yönetiminden bahsedilirken bu nokta atlanmaktadır. Enkaz kaldırılırken
ortaya çıkan toz, hava kalitesini olumsuz etkilemekte ve ayrı bir çevresel problem
yaratmaktadır. Bu nedenle yıkım çalışmalarında mümkün mertebe suyla spreyleme yapılarak
toz kalkması önlenmelidir. Bunun yanında özellikle eski binalarda öncelikle yalıtım amaçlı
kullanılan ve lif yapıda olan asbestin havaya karışması ve solunması tehlikelidir. Asbestin
solunması kansere varan çok farklı sağlık zararlarına neden olabilmektedir. Bu binaların
kaldırılmasına özel önem verilmeli ve konunun uzmanlarından destek alınmalıdır.
Bölgede hava sıcaklığının düşük gitmesi depremzedelerin ısınma ihtiyaçlarını da ortaya
çıkarmaktadır. Isınma amaçlı gelişigüzel yakılan malzemeler enkaz kaldırma çalışmalarından
kaynaklanan tozla da birleşince hava kalitesi çok daha hızlı bozulmaktadır. Önlem alınmadığı
taktirde bu durum bölgedeki insanlarda solum yoluna bağlı rahatsızlıkların artmasına sebep
verecektir. Bu nedenle elektrik altyapısının sağlanarak elektrikli ısıtıcıların yaygınlaştırılması,
ısınma amaçlı kaliteli ve mevzuata uygun yakıtların bölgeye sağlanması bu problemin
azaltılması açısından son derece önemlidir.

Bu makale başka dillerde de mevcut: